TARİHTEN İLGİNÇ NOTLAR

Fatih Sultan Mehmet’in doğumunda ve cülusunda bir kuyruklu yıldız görünmüştü. İstanbul’un fethi üzerine papa bu yıldızı “zındık yıldız” olarak aforoz etmişti. Bu yıldızın bilahare Halley yıldızı olduğu anlaşıldı. Balkan Harbi’nde Bulgarlar, Çatalca’ya geldiğinde Halley gene görünmüştü ve o zaman kilise bilginleri “Türklerin uğurlu yıldızı göründü. Bulgarlar geri dönecekler.” demişlerdi ve olaylar da böyle cereyan etti.
On dokuzuncu asrın vezirlerinden Hüsrev Mehmet Paşa, Müverrih Tayyar Atâ Bey’e bir sünnetlik hediyesi bir fincan vermişti. Sonraları sıkıntıya düşen Atâ Bey bu fincanı satarak kazandığı bedelle konağını rehinden çıkarmış ve 10 kişilik ailesiyle hacca gidip gelmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman ikinci oğlu Mehmed’i çok severdi. Onu kendisine veliaht ilan etme niyeti olduğu kulaktan kulağa yayılmıştı. Fakat bu şehzade erken yaşta ölünce Kanuni çok üzülmüş, oğlunun sandukası üzerine bir taht koydurarak oğlu için Şehzade Camii’ni yaptırmıştır.
Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra yerine kurulan Asakir-i Muhammediye’ye mensup askerlerin halktan ayırt edilebilmesi için serpuş yerine başlarına şal sarılmış ve ellerine de birer sopa verilmişti.
Kaşıkçı Elması, Kumkapı’da deniz kenarındaki bir çöplükte bulunmuş; bulan şahıs elmas olduğunun farkına varmadığından iki tahta kaşığa değiştirdiği için bu adı almıştır.
Sumatra Adası’nın en büyük kilisesinin çanı eski bir Türk topundan yapılmıştı; üzerinde II. Selim’in tuğrası vardır. Bu top, Sumatra Müslümanlarına yardım için gönderilen Osmanlı topçuları tarafından orada dökülmüş ve üzerine de bu ada Müslümanlarının Osmanlı’ya tâbiyet alameti olarak bu padişahın tuğrası konulmuştu.
Eskiden gemilerde korsan gözlemek için maymunlar kullanılırdı. İstanbul’da da tersane kapısı karşısında bir maymuncu dükkanı bulunur ve gemicilere maymun satardı.
Sultan IV. Mehmed zevcesi Hatice Gülnuş Sultan’ı çok severdi. Macaristan seferine giderken onu som gümüşten yapılmış bir araba içinde yanında götürmüştür.
Alemdar Paşa zamanında idam için Yedikule’ye atılmış Yeniçeri Tığlı Ali, surların en yüksek penceresinden aşağı kuşak atarak inmiş, kuşak bitince aşağıdaki bir incir ağacına, oradan da yere altlayıp kaçarak hayatını kurtarmış ve bir daha ele geçirilememiştir.
Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar Seferi’nde iken Macaristan’da öldü. Cesedi tahnit edilirken, kalbi, ciğerleri ve bağırsakları çıkarılarak özel bir altın kaba konarak Macaristan toprakları içerisinde meçhul bir yere gömüldü.
Dördüncü Murad’ın kızı Kaya Sultan fevkalade ince nakışlar işlemesiyle meşhurdur. Sevdiği insanlara hatıra olarak yaptığı el işi kıymetli çevreler hediye ederdi.
İkinci Abdülhamid devrinde İstanbul’da Çıplak Mustafa ve Beyoğlu’nda Madam Opala adında iki meşhur deli vardı. Mustafa yaz-kış çırılçıplak, Opala ise ne elbise bulursa üstüne giyerek gezerdi. Bunlar birbirlerini hiç sevmez, karşılaştıklarında devamlı kavga ederlerdi.
Abdülmecid döneminde Fransa’da yaşayan Charles Verne isimli bir Fransız çocuk okuduğu tarih kitaplarından ötürü Türkleri çok sevmiş, hiçbir Türk’ü tanımadan sırf kendi gayretleriyle Türkçe öğrenmiş, neredeyse hiç hatasız şiirler yazarak bir divan vücuda getirmiştir. Henüz 16 yaşındayken bunu yapan Verne, divanını Abdülmecid’e ithaf ederek bir nüshasını padişaha göndermiştir.
Mektup zarfları ilk olarak 1839 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce mektuplar bükülüp kırmızı bir mühürle mühürlenerek gönderilirdi.
Türkiye’de asa yerine ilk bastonu kullanan kişi Abdülhamid devrinin meşhur ulemalarından Kethüdazade Hoca Mehmed Arif Efendi’dir. Zarafetiyle meşhur olan bu zat, kafir değneği denen bu alet için “Onu ben Müslüman ettim” derdi.
III. Selim döneminin en namlı vezirlerinden Cezayirli Hasan Paşa yanında her zaman evcilleştirilmiş bir aslan ile dolaşırdı.
Eskiden cellat kılıcı ya da kemendi altında can veren insanların üzerinde çıkan her şey cellatların olurdu ve bunlar birikince mezat yapılıp satılırdı. Buna “Cellat Mezadı” derlerdi. Halk arasında cellat mezadından alınan şeyler uğursuz sayılır ve pek rağbet edilmezlerdi. Cellat mezadından alınan en uğursuz eşya, kapı ağası Gazanfer Ağa’nın gayet kıymetli pırlanta saati idi. Bu saati ilk sahibinin idamından sonra Tırnakçı Hasan Paşa aldı. O da idam edilince Derviş Paşa aldı ve O da idam oldu. Derviş Paşa bu uğursuz saati kardeşine vermişti. Kardeşi ise bu saatin çarklarını kırıp denize atmak suretiyle saati imha etmiştir.
Çarlık Rusyası’nın Balkanlar’ı Osmanlı’dan koparmak gayesi ile Balkan milletlerine gizliden gizliye silah dağıtıp, bir yandan da fitne tohumları ekerek ayaklandırmaya çalıştığını…Bu iş için vazifelendirilen Rus generali Çirnayev’in 1877 yılında Bulgaristan’dan Çar’a gönderdiği gizli raporda “Buralarda hiç yoktan ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevkediyorum. Fakat bu insanları sendeleten bir engel var Türklerin yaşayan hatıraları! Ölümden korkmayanlar bu hatıralardan korkuyorlar. Yalnız Türkleri değil, onların tarihlerini de yenmek lazım. Onlarda herhalde bir sihirbaz zekası var. Bir değil birkaç istila bile, onların iliklerine işleyen gizli üstünlüklerini yıkmaya bence kafi gelmeyecektir” diye yazarak oldukça ibretli bir itirafta bulunduğunu biliyor musunuz? (Refik,İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay., İzmir/1992, s. 126)
II. Abdülhamid döneminde Galata’da bulunan “Lavirentos” isimli eski bir gemici meyhanesinin mahzeninde kullanılmayan bir şarap fıçısının içinde gayet büyük ve süt gibi beyaz bir örümcek bulunmuş ve o dönem yapılan tahminlere göre bu hayvanın yaşının 300 civarında olduğu düşünülmüştür.
Ortaçağ Avrupa’sında her 10 idam mahkumundan birisi cellatlara aitti. Cellatlar istedikleri parayı vermeleri karşılığında mahkumu serbest bırakma hakkına sahipti.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, on parmağında da elmas, yakut, zümrüt yüzükler taşırdı. Zira mücevhere çok meraklı idi.
Yabancı bir gemi İstanbul’a geldiğinde liman ve devlet görevlilerinden haksız muamele gördüklerine inanırlarsa gemi kaptanı dürbünle yalı köşkünü gözetler, padişah köşke çıkınca geminin direkleri üstünde ateş yakarlardı. Bunu gören padişah, yabancıların şikayetlerini bizzat dinlerdi. Bu duruma “Ateş İstidası” derlerdi.
Sokulu Mehmed Paşa, sadrazamlar içerisinde boy rekorunu aşmıştı. İki metreyi oldukça aşan bir boya sahip olduğundan kendisine “Tavil = Uzun Mehmed Paşa” da denirdi.
Hicri 1028 yılında Budin Valisi Karakaş Mehmed Paşa merkeze bir rapor yollamıştı. Raporda; Macaristan üzerinde daire şeklinde siyah bir bulutun belirip bu buluttan kan gibi kırmızı renkte yağdığı ve 3-4 kantar ağırlığında (1 kantar = 56,452 kg) siyah renkli taş gülleler düştüğü belirtilmişti.
Mayıs 01, 2017